To give you the best possible experience, this site uses cookies. Review our Privacy Policy and Terms of Service to learn more.
הבנתי!
Player FM - Internet Radio Done Right
Checked 1y ago
Hozzáadva négy éve
תוכן מסופק על ידי Açık Radyo 95.0. כל תוכן הפודקאסטים כולל פרקים, גרפיקה ותיאורי פודקאסטים מועלים ומסופקים ישירות על ידי Açık Radyo 95.0 או שותף פלטפורמת הפודקאסט שלהם. אם אתה מאמין שמישהו משתמש ביצירה שלך המוגנת בזכויות יוצרים ללא רשותך, אתה יכול לעקוב אחר התהליך המתואר כאן https://he.player.fm/legal.
Player FM - אפליקציית פודקאסט התחל במצב לא מקוון עם האפליקציה Player FM !
“That's taxpayer’s money that is going to support research and development and pilot projects to develop a food system that is based on environmental destruction and greed and disregard for animals, fish, and any of the other marine mammals that might be around it.” - Andrianna Natsoulas Andrianna Natsoulas is the campaign director for Don't Cage Our Oceans, an organization that exists to keep our oceans free from industrial fish farms. Offshore finfish farming is the mass cultivation of finfish in marine waters, in underwater or floating net pens, pods, and cages. Offshore finfish farms are factory farms that harm public health, the environment, and local communities and economies that rely on the ocean and its resources. Don’t Cage Our Oceans are a coalition of diverse organizations working together to stop the development of offshore finfish farming in the United States through federal law, policies, and coalition building. And, although it is not yet happening, right now the US Administration and Congress are promoting this kind of farming, which would be nothing short of disastrous for the oceans, the planet and the people and animals who live here. dontcageouroceans.org…
תוכן מסופק על ידי Açık Radyo 95.0. כל תוכן הפודקאסטים כולל פרקים, גרפיקה ותיאורי פודקאסטים מועלים ומסופקים ישירות על ידי Açık Radyo 95.0 או שותף פלטפורמת הפודקאסט שלהם. אם אתה מאמין שמישהו משתמש ביצירה שלך המוגנת בזכויות יוצרים ללא רשותך, אתה יכול לעקוב אחר התהליך המתואר כאן https://he.player.fm/legal.
Engin Geçtan ve Timuçin Oral’ın 2000 yılında Açık Radyo'da yaptıkları program ‘Dünya Hali’ 19 Şubat’ta kaybettiğimiz Engin Geçtan’ın ardından yeniden yayınlanıyor. Toplumun dinamikleri ve eşlik eden psikoloik süreçlerle ilgili izlenim ve düşüncelerin serbest çağrışımlarla konuşulduğu, aramızdan kişilerden yazar ve gezginlere sürpriz konukların da yer aldığı bu programda Geçtan ve Oral ülkemizde ve dünyada yaşananlara uzmanlık alanları olan psikiyatri perspektifinden bakarak, toplumun ve bireylerin değişmesine dair değerlendirmeler ve yorumlarda bulunuyor.
תוכן מסופק על ידי Açık Radyo 95.0. כל תוכן הפודקאסטים כולל פרקים, גרפיקה ותיאורי פודקאסטים מועלים ומסופקים ישירות על ידי Açık Radyo 95.0 או שותף פלטפורמת הפודקאסט שלהם. אם אתה מאמין שמישהו משתמש ביצירה שלך המוגנת בזכויות יוצרים ללא רשותך, אתה יכול לעקוב אחר התהליך המתואר כאן https://he.player.fm/legal.
Engin Geçtan ve Timuçin Oral’ın 2000 yılında Açık Radyo'da yaptıkları program ‘Dünya Hali’ 19 Şubat’ta kaybettiğimiz Engin Geçtan’ın ardından yeniden yayınlanıyor. Toplumun dinamikleri ve eşlik eden psikoloik süreçlerle ilgili izlenim ve düşüncelerin serbest çağrışımlarla konuşulduğu, aramızdan kişilerden yazar ve gezginlere sürpriz konukların da yer aldığı bu programda Geçtan ve Oral ülkemizde ve dünyada yaşananlara uzmanlık alanları olan psikiyatri perspektifinden bakarak, toplumun ve bireylerin değişmesine dair değerlendirmeler ve yorumlarda bulunuyor.
Son program, 25 Nisan 2001 günü dünyanın o günkü halinin nasıl olduğu ile başlıyor. Programcılar sözü buradan kendi hallerine getiriyorlar ve Engin Geçtan, “İtekleyen hıza direnebilme yolu”nu o güne dek öğrendiklerine bağlayıp “cepten yediği”ni söylüyor. Oluşan kaotik ortam ve iklim krizi nedeniyle insanın yaşadığı dram, doğada olanı biz yaratmamışız da, yazgımızmış gibi algılamamız ve bu dramın insanın hem seyirci hem oyuncu olmasından kaynaklandığı meselesi konuşuluyor. Programın bütünüyle ilgili alınan geri bildirimler değerlendiriliyor. Engin Geçtan ve Timuçin Oral’ın kendi hallerinden Dünya Hali’ne gelen söz, ülkenin genel halinin mesleki olarak bireyin gelişim basamaklarına uyarlanan değerlendirilmesiyle sonlanıyor.…
18 Nisan 2001 tarihli Dünya Hali Engin Geçtan’ın klasikler arasında yer alan İnsan Olmak1 kitabının yazılma öyküsüyle başlıyor; Geçtan, “Çok satıldığında ve okunduğunda bu yazarın değil kitabın başarısıdır, kitap okuyucuyla iyi bir ilişki kurmuştur,” diyor. Sondan bir önceki program olması sebebiyle programcılar bununla ilgili duygularını, dinleyici olmakla programcı olmak arasındaki farkları, neden birlikte program yaptıklarını dinleyicilerle paylaşıyorlar. Programı sürdürebilmek için duyulacak klonlanma ihtiyacı, konuyu klonlama araştırmalarına ve bunların sonuçlarına getiriyorlar. Buradan yola çıkılarak, ölümsüzlük, entelektüel yalnızlık, uzayan yaşamın bedeni kutsal bir nesne haline getirip getirmediği konuları tartışmaya açılıyor.…
Dünya Hali’nin son konuğu 11 Nisan 2001’de Nuray Mert oluyor. Radyoda olmak, TV’de olmak farkı, her şeyin uzmanına danışılma çabası, Biri Bizi Gözetliyor evi ve orada yaşananlar, fark edilme ihtiyacı, yabancılaşma ve isimsizlik, seyretmeyi mi tersini mi seçtiğimiz konuşulup organize toplum içinde insanın, “Birey olarak dahi ama toplumsal olarak geri zekâlı bir yaratık,” olup olmadığı sorusu tartışılıyor. Modern Çin bir süper güç olarak belirirken, Çin kültüründeki özür diletme davranışı ve bizim kültürümüzde incinme-zedelenme davranışının nasıl yaşandığı günlük olaylar üzerinden örnekleniyor. Söyleşi, “Birisinin benimle ilgili ne düşündüğüyle benim işim olmaz” cümlesi üzerinden ikili ilişkilere uzanarak sürüyor.…
28 Mart akşamı Dünya Hali’nde Sadanüvis programını yapan tiyatro sanatçısı Cemal Ünlü ile tiyatroda yaşadıkları ve yaşattıkları, “role girmek/girememek” olgusunun psikodramadaki izdüşümü konuşuluyor. Engin Geçtan buradan hareketle Zerka Moreno’nun bir terapi yöntemi olarak psikodramayı keşfetme öyküsünü anlatıyor. Tuluat ile kendiliğindenlik tiyatrosunun farkı, bildiğimizi sandığımız bir deyimin gerçekten ne anlama geldiği, program müziklerinin seçimi ve, “Müzik benim uyaran bağımlılığımdır,” diyen Cemal Ünlü için müziğin anlamı üzerine konuşuluyor.…
21 Mart 2001’de programcılar, Timuçin Oral’ın bir toplantıda tanıştığı, balonla dünya seyahati yapan Bertrand Piccard’ın yaşadıkları üzerinden kendi paraşütçülük ve balonla uçuş deneyimlerini paylaşıyorlar. Söz, tek başınalık ile yalnızlığın farklılığına, ayrılamama, bırakamama, gitmeye izin vermeme olgularının cep telefonu kullanımından komşuluk ilişkilerine ya da konser, sinema gibi etkinliklerin sonrasındaki davranışlarımıza nasıl yansıdığı konu ediliyor. Kolektivizm, hedonizm ve şikâyet kültürünü nasıl yaşadığımız, Japon kültürüyle ortak ve uzak yanlarımız, sonra da isimlerin anlamları ve kişilerinin bunlarla olan ilişkileri konu ediliyor…
14 Mart Tıp Bayramı’nda programcılar yazar Cem Akaş’ı konuk ediyorlar. Popüler kültürün tanımıyla başlayan söyleşi, 70’li yılların kültürüne, enformasyon depolamanın anlamına, oradan da yazar ve hekim gözüyle içgörü kavramının tanımına geliyor. Cem Akaş, yazar Engin Geçtan’ın zamana karşı içgörüsü olmasının önemini vurguluyor ve bir tür gelecek kaygısı ile geçmişin ağırlığının insanların üzerindeki etkisinden söz ediyor. Akaş, on yıllar sonrasını yordayan bir öngörüyle, “Giderek nefes alamaz hale geldiğimiz metropolün karantinaya alınıp yalnızca düşünsel üretime katkıda bulunan insanların, bu daraltılmış çemberin dışına taşarak orada doğayla yeniden bir olmaya çalışmalarının tek seçenek olduğu”nu söylüyor. Deniz kıyısında bir kasabaya yerleşmek ile bunun farkı, kaosun kıyısında yaşam, kökünden koparak başka topraklara yerleşen kişilerin tutumları tartışılıyor.…
Anayasa kitapçığının cumhurbaşkanı tarafından başbakanın önüne fırlatılmasıyla başladığı iddia edilen ekonomik krizin Türkiye’de kendisini bütünüyle göstermeye başladığı mart ayının ilk haftasındaki bu program, “Hiçbir şeyin fiyatının olmaması, herşeyin fiyatının Amerikan dolarıyla belirlenmesi ama doların bir fiyatının olmaması” tespitiyle başlıyor. Ekonomik ve siyasi krizin temel güven duygumuzu nasıl zedelediği, bunun ruhsal önemi ve sonuçları konuşuluyor. Sahip olma tutkusunun geleceği nasıl ipotek altına aldığı, psikolojik açıklamalar yanında nörobilimden alınan uyaran-gürültü oranı kavramının toplumsal olaylardaki tutumlarımızı nasıl açıkladığı, Engin Geçtan’ın yazdığı bir kitap bölümündeki “Puslu Mantık ve Karmaşalıklar” kavramları ile bunların açıklanabilirliği üzerinden devam ederek kestirilemezliğin önemi ve değeri tartışılıyor.…
4 Nisan 2001 tarihli programda Geçtan ve Oral’ın söyleşisi, liderlik konusundaki zaafın insanların grup fantezileri üretip daha ilkel dürtüler sergilemelerine ve ayin gibi grup etkinliklerine özlem duymalarından, medyanın gösteriye dönüşen haberciliğine, [Jean] Baudrillard’ın tanımıyla “Körfez Savaşı’nın pornografik niteliği”nden hepimizin medya tarafından rehin alınmasına, savaşın bir tür ruhsal bozukluk olmasından antipsikiyatri meselesine doğru akıyor. Konuşmak için alınan notlara karşın çağrışımlar kitle histerileri, ayinlere tutunma, karnaval ihtiyacı derken değiştirilmiş bilinçlilik halleri ve program sırasında zaman algısının değişmesine gelip tamamlanma, tamalanmama tartışması ile program bir anda bitiveriyor.…
28 Şubat 2001’de programcılar ilk kez tümüyle mesleki birer anekdotla, kendi mesleki öyküleri içinde karşılaştıkları ilk hastalarını o gün ve şimdi nasıl değerlendirdiklerini anlatarak Dünya Hali’ne başlıyorlar. Bir konuda derinlemesine giderken bütünden kopmanın ve derinliğine gidilenin bütünün içindeki yerini anlayamamanın günümüzde tıp eğitimini nereye getirdiğini ve kendi mesleki deneyimlerinde usta-çırak ilişkisinin rolünü konuşuyorlar. Engin Geçtan’ın 50’lerin sonunda New York’taki eğitiminden anekdotlarla süren söyleşi, çalışma alanının varoluşçu psikiyatri olarak adlandırılan uygulamalarına doğru nasıl evrildiği ile noktalanıyor.…
21 Şubat 2001 tarihli programda Engin Geçtan ve Timuçin Oral’ın konuğu bir kez daha Açık Radyo’da Daldan Dala programını yapan Osman Tümay. Önceki programda da olduğu gibi, söyleşi Osman Tümay’ın hoş sohbetiyle daldan dala akıyor. Bu kez, Küba anılarından başlayarak, anılar ve anekdotlar ile Oğuz Atay’a, oradan Brian Eno ve Marcel Duchamp’a geliyor söz. Seçimlerimiz, tercihlerimiz, sezgilerimiz ve kader sıçraması ânında bunlarla ne yaptığımız konuşuluyor.…
14 Şubat 2001 Sevgililer Günü’nde programcılar Sevgililer Günü’nün ülkemizde daha önce neden olmadığını, günümüzün tüketilen ilişkilerinin neye evrildiğini ve bunun bedellerini konuşuyorlar. Söyleşi, “Felek nedir?” sorusu üzerinden gölge kavramına, bireylerin kendi gölgeleriyle tanışıklıkları olup olmadığına ve Engin Geçtan’ın veciz sözüyle, “kendileri sandıkları kendileriyle, kendileri olmadığına inandıkları gölgelerinin bütünlüğünü yaşayamamaları”na geliyor. Geçtan, gölgemize ne kadar az bakarsak onun o kadar yoğunlaşıp güçleneceği ve tehdit olacağını hatırlatıyor bize.…
7 Şubat 2001 günü Dünya Hali’nde ilişkiler üzerine konuşuluyor. Kişilerin zedelenme korkuları nedeniyle ilişkilerde kendilerini kendilerine saklamaları ve günü yaşayamayan ya da ilişkisizlikler içinde kalan insanın ölüm korkusunu sık yaşaması ele alınıyor. Başkasıyla olan ilişkide kendimizin farkına varmak, zihnimizi tanımak olgusu tartışılırken, Engin Geçtan, “varolamamanın pırıltısı” kavramını açıyor ve söz giderek milenyum başındaki Türkiye’nin görünümüne, şarkiyatçılığa ve Osmanlılık meselesine geliyor.…
2001 yılı Ocak ayının son günü psikiyatri uzmanı Cem Hızlan’ın konuk olduğu Dünya Hali’nde asıl işler, uğraşlar, meslekler yanında yapılan diğer “işler”; bunlar sırasında zamanın nasıl algılandığı, hobi olarak yazmak, sanat faaliyetleri ve “bahçede tekne inşaa etmek” üzerine sohbet ediliyor. Bu yapılanların keyfi, ayrılan zaman, dışarıdan bunun nasıl göründüğü ile ilerleyen konuşma eşzamanlılık ve zamanın ölçülebilirliğinin yanı sıra “kelebek etkisi” diye bilinen klişenin terapideki yeri ile bir başka klişe olan “varolmanın dayanılmaz hafifliği”nin ölçülebilirliğinin kaldırarak hafiflemek olup olmadığı tartışmaları ile sürüyor.…
Tarih 24 Ocak 2001, bu kez yazar Buket Uzuner Dünya Hali’nde konuşuyor ama, “Ben konuşmasını yazmak kadar iyi beceremediğim için yazıyorum,” da diyor. Denizaltı kaptanı ya da astronot olmak isterken yazar olan ama aynı zamanda kendini gezgin olarak tanımlayan Uzuner’in gezi maceralarıyla başlayan söyleşi, yaşamın özünü oluşturan ayrılıp birleşmeler, tekrar ayrılıp tekrar birleşmelerde ayrılığa katlanamama olgusu ile beraberlikteki ölüm korkusuna, derken Hindistan’a ve oradan da Doğu Akdenizliliğe geliyor. Timuçin Oral’ın Buket Uzuner’den alıntıladığı, “Hiçbir şey tesadüf değildir, hiçbir şey tesadüfen olmamıştır ve olmayacaktır. Evrende varoluşumuz ve varlığımızın özellikleriyle kendi kaderimizi hazırlarız,” alıntısını Engin Geçtan Rig Veda’dan örneklediği “senkronisite” kavramı ile tartışıyor.…
Programcılar 17 Ocak 2001’deki bölümde Tolga Dizmen’in, “Radyoda program yapmak sizler için ne demek?” sorusunu yanıtlarken oradan duyguların ifadesine, toplum içindeki tavrımızı arketipler üzerinden tartışıyorlar. Delilik, dahilik, pervasızlık ve otorite karşısında özerk olamamanın getirdikleri konuşulup nihayet “kötü bir alışkanlık olarak düşünce” ile sonlanıyor.…
ברוכים הבאים אל Player FM!
Player FM סורק את האינטרנט עבור פודקאסטים באיכות גבוהה בשבילכם כדי שתהנו מהם כרגע. זה יישום הפודקאסט הטוב ביותר והוא עובד על אנדרואיד, iPhone ואינטרנט. הירשמו לסנכרון מנויים במכשירים שונים.